2021 Yılı “İstiklal Marşı Yılı” İlan Edildi

2021 yılının İstiklâl Marşı’mızın kabulünün 100. yılı olması münasebetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mustafa Şentop’un imzasıyla sunulan önerge ile 2021 yılı “İstiklâl Marşı Yılı” olarak kabul edildi.

2019 yılında İçişleri, Milli Eğitim ve Kültür ve Turizm Bakanlıklarının müştereken çıkarılan yönetmelikle 20-27 Aralık tarihleri “Mehmet Akif Ersoy’u Anma Haftası” ilan edilmişti. 27 Aralık tarihinin Milli Mücadele ruhunu ve kararlılığını destansı bir dille ifade eden İstiklâl Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıldönümü olması ve 2021 yılının “İstiklâl Marşı Yılı” ilan edilmesi dolayısıyla Üniversitemiz Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin Yedek tarafından “Bağımsızlık Sembolümüz Türk İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy” başlıklı bir yazı kaleme alındı.

Doç. Dr. Şahin Yedek kaleme aldığı yazısında:

“Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yurdumuzun İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği, halkın savaştan yorgun düşüp, askerlerin terhis edildiği bir dönemde Türk Milleti her şeye rağmen yeniden harekete geçerek Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının önderliğinde Milli Mücadele hareketini başlatmıştır. Bu durum karşısında milli ve manevi hisleri olan herkesin bir sorumluluk alması gerekmiş, Mehmet Âkif Ersoy da kendi üzerine düşeni yaparak, Milli Mücadele saflarına katılmak üzere Ali Şükrü Bey’le birlikte yanına oğlu Emin’i de alıp 10 Nisan 1920’de gizlice İstanbul’dan ayrılmıştır. Adapazarı- Eskişehir- Ankara güzergâhından, önce araba, sonra at ve en son Eskişehir’den bindikleri trenle 24 Nisan 1920 tarihinde Ankara’ya ulaşmıştır. Ankara’da Taceddin Dergahı’nda kalan Mehmet Âkif Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın Konya vali vekili ve kolordu kumandanı Albay Fahrettin Altay’a çektiği telgraftan sonra yapılan çalışmalar neticesinde Burdur milletvekili seçilmiştir.

Düzenli ordunun henüz kurulma aşamasında olduğu bu dönemde, Milli Mücadele’nin başından itibaren hem ruhen hem bedenen içinde olmuş bir şair olan Mehmet Âkif Bey, oluşturulan İrşat Heyetleri içinde yer alarak Anadolu’nun birçok şehrini (Balıkesir, Ankara, Burdur, Konya, Kastamonu, Eskişehir v.s.) karış karış gezmiş, halkı Milli Mücadeleye destek olmaya davet etmiştir. Gittiği birçok şehrin meydanında ve camilerde verdiği vaazlara uzak yakın demeden birçok Anadolu insanı katılmış, vatan toprağının içinde bulunduğu müşkül durumu Mehmet Âkif Bey’in bizzat kendisinden öğrenmişlerdir.

Mehmet Âkif Bey, varlığıyla, şiirleriyle, yazılarıyla, vaazlarıyla, Müslümanların ve Türk Milletinin vicdanına tercüman olmuş, İstiklâl Savaşı’nın ve Milli Mücadele’nin ruhunu yansıtmıştır. Milli Mücadele’nin muazzam bir cihat olduğunu Anadolu’nun birçok vilayetindeki camilerde, medreselerde, meydanlarda halka öyle mahirane bir üslûp, öyle candan bir ahenk kullanarak anlatmıştır ki, sözleri herkesin üzerinde çok derin tesir etmiş, Onu bir kere dinleyen ve eli silah tutabilen bütün erkekler ailesiyle vedalaşıp, evini, eşini, çocuklarını Allah’a emanet ederek cepheye koşmuştur. Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği vaazın yankıları halk ve asker üzerinde oldukça etkili olmuş hatta bu hutbe Diyarbakır’ın en büyük Camisinde Cuma namazında okutulmuş ve daha sonra Diyarbakır vilayet matbaasında çoğaltılarak, Elazığ, Bitlis, Diyarbakır, Van illeri ve kasabalarındaki halka ve askeri birliklere dağıtılmıştır.

Türk Edebiyatında Nâmık Kemal’den itibaren kökleşmeye başlayan vatan, millet, hürriyet ve devlet kavramları Mehmet Âkif’in şiirlerinde doruğa ulaşmış, Millî Mücadele’nin başlarında “Ordunun Duası” adlı manzumesi, Ali Rifat (Çağatay) tarafından bestelenerek Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Reisliğince (Genel Kurmay Başkanlığı) bütün askerî birliklere okunmak üzere bildirilmiştir. Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma hareketiyle beraber bir millî marş ihtiyacı II. Mahmud döneminden itibaren zaman zaman hissedilmiştir. Özellikle Avrupa devlet temsilcileriyle yapılan törenlerde gündeme gelen bu ihtiyacın, resmî bir statüsü olmaksızın değişik padişahlar zamanında birbirinden farklı güfte ve bestelerin okunmasıyla giderilmeye çalışılmıştır. Farklı dönemlerde, bestesini Donizetti Paşa’nın yaptığı Mahmûdiye ve Mecidiye, Necib Paşa’nın Hamidiye, Guatelli Paşa’nın Marş-ı Sultânî besteleri millî marş gibi söylenmiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra bazı Batılı sanatkârların bestelerinin benimsenmesi veya Batılı kompozitörlere bir millî marş hazırlatılması gibi teşebbüsler olmuşsa da bunlar gerçekleşmemiştir. Kurtuluş Savaşı'nın başladığı günlerde, cephedeki askerlerimizi coşturacak, onların morallerini yükseltip ulusal duygularını güçlendirecek bir ulusal marş eksikliği yaşandığından bu eksikliğin giderilmesi, bir ulusal marşın hazırlanması düşüncesi, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet Bey (İnönü) tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmiştir. Bunun üzerine Maarif Vekâleti (Millî Eğitim Bakanlığı) Rıza Nur’un imzasını taşıyan 18 Eylül 1920 tarihli bir tamimle 500 lira para ödüllü millî marşın şartları valiliklere duyurulmuş, tamim bir süre sonra Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinde de yayımlanmıştır.

Başvuru süresinin son günü olan 21 Kânunuevvel (Aralık)1920 tarihinde gönderilen şiirlerin sayısı 724 olmuştur. Değerlendirme komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra altı tane şiir, değerlendirilmek için ayrılmıştır. Ancak dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Karesi (Balıkesir) mebusu Hasan Basri Bey’e (Çantay), Mehmet Âkif Bey’in de bir şiirle katılmasını beklediğini söyleyerek onun yazması için aracı olmasını istemiştir. Hasan Basri Bey, Mehmet Âkif Bey’in marş için konan 500 lira mükâfatı kabul etmediğinden yarışmaya katılmadığını belirtmesi üzerine, Hamdullah Suphi Bey bu şartın Âkif Bey için kaldırılabileceğini ifade eder, bunun üzerine Mehmet Âkif Bey, Taceddin Dergâhında şiirini yazmaya başlar. Kaldığı odada köşede paslı bir semaver, yerde pösteki, baharın geldiğini gösteren dergahın yanındaki mezarlıkta biraz yeşillik vardır. Âkif Bey dergâhın penceresinden bu yeşilliğe bakarak;

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,

derken toprağın altını da düşünerek;

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda! Dizelerini yazıyordu.

Âkif Bey şiirini bitirdikten sonra imzasız olarak Maarif Vekâleti’ne gönderir. Şiir, “Kahraman Ordumuza” ithafıyla ilk defa 17 Şubat 1921 tarihinde Sebîlürreşâd Dergisi, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi ve dört gün sonra da Kastamonu’da çıkmakta olan Açıksöz Gazetesinde yayımlanır.

İstiklâl Marşı, Maarif Vekâleti’nden gönderilen bir tezkere ile Büyük Millet Meclisi’nin 26 Şubat 1921 tarihli oturumunda gündeme alınır. Meclis’in Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında yapılan 1 Mart 1921 tarihli oturumunda Hasan Basri Bey’in önergesi üzerine söz alan Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, yarışmaya katılan şiirlerden yedisinin vekâletçe istenen şartlara uygun görüldüğünü, ancak kendisinin Mehmet Âkif Bey’in şiirini beğendiğini söyleyerek şiirin tamamını okur ve her kıtanın arkasından sürekli alkışlanır. Meclis’in konuyla ilgili üçüncü ve son oturumu 12 Mart 1921’de Abdülhak Adnan Bey (Adıvar) başkanlığında yapılır. Meclis’e sunulan altı önerge arasından Hasan Basri Bey’in “Mehmet Âkif Bey’in şiirinin tercihan kabulü” teklifi oylanarak büyük çoğunlukla kabul edilir. Artık resmî hale gelen Marş, Hamdullah Suphi Bey tarafından, bütün mebusların ayakta dinlemesi gerektiği teklifiyle bir defa daha okunur ve bütün mebuslarca ayakta alkışlanır. Hasan Basri Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın marş okunurken sıraların önünde ayakta dinlediğini ve sürekli alkışladığını kaydetmiştir. Mehmet Âkif Bey 500 lira mükâfatı ise Dârülmesâi’ye bağışlar.

Kaynağını inanç sisteminde ve millî duygularda bulan İstiklâl Marşı, Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu ve Türk insanının bağımsızlık düşüncesini toplayıp ifade alanına taşıyan bir metindir. Bunu yaparken de kolektif bilinci yansıtan, içinde bulunulan güç şartları dile getiren, geleceğe olan umudu kuvvetle ifade eden epik bir metin olma özelliğine sahiptir. İstiklâl Marşı, gerek nazım tekniği gerekse muhteva bakımından herhangi bir millî marş güftesinin çok ilerisinde Türk Edebiyatının en güzel lirik- hamâsî şiirlerindendir. Son kıtası beş mısra olmak üzere dörder mısralık on kıtadan oluşan ve aruzla yazılan şiirin her kıtasının bütün mısraları tam kafiyelidir ve her kıtanın, temayı oluşturan duygu ile uyumlu ton ve vurguların yer aldığı sağlam bir yapısı vardır.

Dünyada İstiklâl Marşı yazan şairler içinde; hem milletinin var olma mücadelesine katılmış bir kahraman, hem milletinin dilini bu kadar iyi kullanan bir yazar hem büyük bir entelektüel, çağının tanığı ve vicdanı olan bir aydın, hem toplumunun değerlerini ve kişisel ahlakını sağlam bir ilkeyle kendi şahsında bütünlemiş bir ahlak adamı, hem İstiklâl Marşı’nı arzu ve talep eden Meclis’in üyesi bir milletvekili hem de İstiklâl Marşı'nı yazmadan önce de ülkesinin büyük bir şairi olarak tanınan ve bütün bu özellikleri kendi şahsında toplamış başka biri yoktur. Gerek yazdığı şiirlerle (Çanakkale Şehitlerine, İstiklâl Marşı), gerekse verdiği vaazlarla Milli Mücadele Dönemi’nin kilit şahsiyetlerinden biri olan, Safahat adlı eserine koymama nedeni sorulduğunda “O benim değil milletimindir” diyen, son günlerinde hasta yatağında, “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” temennisiyle Devletimizin ebediyetini veciz şekilde dile getiren Milli Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’u vefatının 84. yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyoruz.” ifadelerine yer verdi.

"20-27 Aralık Mehmet Akif Ersoy’u Anma Haftası” etkinlikleri kapsamında Üniversitemiz Öğretim Elemanı Arş. Gör. Dr. Uğur Çit tarafından keman ile  İstiklâl Marşı çalışması gerçekleştirildi. Videoya erişmek için tıklayınız.